Tarihçemiz

Yılların Tecrübesini hem tatlılarıyla hem de yemekleriyle sizlere sunmanın haklı gururunu yaşıyoruz… 1920 Yılında Diyarbakır’ın Tahta Kale Semtinde Başlıyan Ticari Serüvenimiz 1974 Yılında Malatya’da Günçalar Pasajında İmalatla Başlayıp, Bugün Şehrin Dört Bir Yanında Bulunan Şubelerimizle 3. Kuşak Olarak Siz Değerli Müşterilerimeze Hizmet Vermekteyiz. Kalitemizi sizlere anlatmanın bir diğer yoluda internet olduğunu biliyoruz. Malatya’da misafirlerinizi ağırlayabileceğiniz, Onlara Unutamıyacakları Tatlar Sunabileceğiniz, Gözde Mekanlarımızda Leziz Tatlı ve Yemeklerimizle En Güzel Ahengi Yaşıyacaksınız… Dededen Toruna Geçen Bu Mirası, En Güzel Şekilde Sonraki Nesillere Aktarmak için Hizmetten ve Kaliteden Asla Ödün Vermeden Yolumuza Devam Edeceğiz. Sizlerinde Bizlere En Kolay Şekilde Ulaşmanız İçin Web Sayfamızla MDK & Mangal Vadisi Olarak Hizmetinizdeyiz…

Günümüze Kadar

“LEZZETİ SUNMAK SANAT İSE O BİZİM İŞİMİZDİR” DİYE BAŞLADIK… Her şeyin bir başlangıcı, gelişmesi ve sonu olduğu gibi ticaretinde bu devreleri geçirmesi olgunlaşması ile meşru halini kazanır. Bir evliliği düşünün, iki insan evlenmeye karar verir, bu işin başlangıcında bazı örflere göre ailelerin de katkısıyla evlilik olayı gerçekleşir, doğan çocuklar komşular ve dostların gözü önünde büyürler. Okul çağına geldiklerinde okuldaki çocuklarla arkadaşlık edinirler, yani toplumun gözü önünde büyürler tanınırlar meşruluğunu kazanmış olurlar. Başka bir evliliği düşünün, gizli evlenirler, gizli evlendikleri için doğan çocuklarını insanlardan saklarlar, çocuklar büyüdükçe bu ailenin işi o oranda zorlaşır. Büyüyen çocuklar dışarı çıkma ihtiyacı hissederler. Yeme, içme, okuma, arkadaş edinme duygusu gelişir ve insanların içine çıkmaya başlarlar. Bu süreçten sonra halk arasında şüpheler, zanlar, dedikodular alıp başını gider. Başlangıcında habersiz olan halk haklı olarak bu ailenin meşruluğunu tartışmaya başlar. Bu aile her ne kadar kendi meşruluğunu ispat etmeye çalışsa da halktan gizli başlayan bu hayat hikâyesi şaibeler yumağı olarak halkın tarihinde şüphelerle hep devam edecektir. Ticarette yukarıda verdiğimiz misal gibidir. Meşru yollardan kazanılan her şey halkın gözü önünde başlar, gelişir meşruluğunu kazanır. Halkın yararına sunulmamış maddi ve manevi infaklar yapılmamış hep gizli kalmış ve aniden bir holding olarak halkın önüne çıkınca haklı olarak insanların gönlünde birçok şaibelerle dolu haksız kazanç olarak kalacaktır. Ticaret bir ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmesiyle orantılı olarak gelişir veya duraklar. Bu gelişmeler meşru olarak kazanılan ticaret içindir. Helal rızk dediğimiz şey budur. Yani siz ticarete başladığınız zaman, ben ailemin nafakasını temin etmek için çalışmaya başlamışsam meşru süreçler gereklidir. Ama siz mutlaka ben zengin olacağım diyorsanız, o zaman gayri meşru yollara yani haram mala tenezzül etme ihtiyacını duyarsınız, yani senin hakkın olmayan başkalarının hakkına tecavüz etme illetine bulaşırsınız. İnsanlık tarihinde ilk insan olan Aden (as) iki oğlu Habil ile Kabil’in değişik mesleklere sahip oldukları biliniyor. Her ikisinin de hakları o günün şartlarına göre taksim edilmiştir. Ancak Kabil’in kendi hakkı olmayan Habil’in hakkına tecavüz ederek onu öldürür. İnsanlık tarihinin ilk cinayeti dünya ihtirası uğruna işlenmiş oldu. Bundan sonra kazanılan haksız kazanç ve onun uğruna işlenen cinayetler Kabil’in zihniyetleri olarak tarihte yerini almış oldu. Haksızlık üzerine bina edilen her şey, sonuca ulaşmasının mümkün olmadığını bugün Türkiye’deki bankalar operasyonu, suiistimaller, rüşvetler kazanılanların mutluluk verilmediğini tatbiki olarak yaşadık. Bunun çözümü vardır, her insanın rızkına rıza göstermesi şartı vardır. Yani hakkın olma-yan hiçbir şeye tenezzül etme, ama hakkın olan hiçbir şeyden vazgeçme, böyle yapmazsan hakkına haksızlık etmiş olursun. Zorluk ve meşakkatlerle kazanılan her şey güzeldir, tatlı ve huzurludur. Yani alın teri dediğimiz şey budur. Hz. Muhammed (s.a.v.) buyuruyor: ” Allah’ım helalinden vererek beni haramına muhtaç etme ve ihsanınla beni başkalarına müstağni kıl.” Hz. Ali şöyle buyuruyor: ” mal sarhoşluğu içki sarhoşluğundan daha şiddetlidir.” Sözü çok manidardır. Anlaşılmıştır ki bazı beşeri tedbirlerle bu ahlakın ıslah olmadığını müşahede etmiş bulunuyoruz. Bunun manevi boyutu dediğimiz insanın iç âlemiyle alakalıdır.